28 Şubat 2011 Pazartesi

YENİ FARKETTİM

bu gece bebişi uyuturken bir kanalda Betül Arım dikkatimi çekti. . Pozitif, enerjik, akıcı konuşan kendini dinleten biri . Sevdiğim bir tiyatro oyuncusu ( bu arada tiyatrocuları çok severim)

programın sonuymuş , az bir kısmını dinledim. ve tadı damağımda kaldı. pozitif düşünceden, kendimizi tanımamızdan, kendimizi İYİ tanımanın öneminden bahsediyordu tiyatro ekseni üzerinden .başka oyuncularda vardı.

Kendini iyi tanımanın önemli olduğunu düşünüyorum evet. hatta mesleğim gereği öğrencilerime  çok anlattığım bir konudur. Doğrudan veya dolaylı.

ama, şu pozitif düşünce, yaşama sanatı ile ilgili konular artık geyik muhabbeti gibi gelmeye başlamıştı ki bu da öğrencilerimle paylaştığım ( özel görüşmelerde ) bir konudur. tabi bir de kendini sev, insanları sev, affet,  anı yaşa vs. vs. klişeleri... Ama sanırım konuların içeriğinden çok kimin anlattığı ve/veya nasıl anlattığı da çok önemli.. betül Arım o kadar akıcı ve heyecanla anlatıyordu ki bu konular yeniden önem kazandı benim için.
Yaşama Sanatı Seminerlerinden Himalaya tuzundan bahsetti.

(Bunda bir de içinden geçtiğim dönemin de etkisi var elbette. Hem çok güzel ve özel , bir o kadar da zor bir dönem. İkizlerimin aşkı, mutluluğu ve aynı zamanda hayatıma yükledikleri sorumluluklar. aslında haksızlık içeren bir cümle oldu. Onlar yüklemediler . Ben bu sorumluluğu aldım. Ben o sorumluluğa hazır olmadan dünyaya getirmedim bebeklerimi. Yine bir programda Gündüz Vassaf diyordu ki:  '' Böyle bir dünyaya çocuk getirmeye hakkım yok diyenler ya çocuk yapmasınlar ya da çocuğu varsa bu cümleyi sarfetmesinler''
ben de aynen böyle düşünüyorum. madem sorumluluk alarak ( ki tedaviyle oldu) getirdim, böyle bir dünya, bu toplumda, bu ataerkil yapıda ile başlayan cümleler kurmamalıyım.

Ama zorlanıyoruz ailece, etrafa saldırıyorum, bazen etraf ban saldırıyor , beni anlamıyor artık bir çözüm bulmak bu kısırdöngüyü kırmak lazım . Kısacası böyle heyecanlı, enerjik cümleler duymam lazım, adım atmam lazım''

. Facebook da sayfası var. Hemen inceledim. Bakmanızı tavsiye ederim. Şu cümlesi de hoşuma gitti Betül Arım' ın : ''yaşamla kavga etmek yerine O'nunla dans etmeyi seçebiliriz.''

Şu da bir gerçek ki evet çok önemli adımlar , bilgiler biraz da mizaçla ilgili .  Zaten asıl mesele bunu becerebilmek. Hayatla, insanlarla ilişkileri kotarabilmek.

Hayatımızı yönlendirmek.

Şu açıdan da mesele değerlendirilebir. Bunlar insanların hayatla başaçıkma metotları bence. Kimi insan bunu seçer, kimi bunu dini temeller üzerine inşa eder ya da başka bir felsefe , metot vb. üzerinden yorumlar ve hayatını yönlendirir.

Peki ya BEN?

Peki ya SİZ?

19 Şubat 2011 Cumartesi

uyku sen nasıl bişeysin

yine uykum kaçtı. allahım çıldıracağım. ikizler uyanabilir, ya da uyayacakları tutar sabha kadar ben de uyuyamadığıma yanarım. oooff of. 6 aydır uykuya hasretim ilk zamanlar neydi öyle saat başı kalkıyordum bir yiğir bir yağız. bazen ikisi birden. aynı anda onlara mama yedir uyutmaya çalış... şimdi uyku süreleri uzadıysa da hala tam bir uyku düzenleri yok . ve işin kötü tarafı son zamanlarda uyuyamıyorum heyhat! sebebi belli ve yapacak birşey yok!

bu iç seslerim hiç bitmeyecek hiç azalmayacak mı? eskileri unutamamak, takılı kalmak, bir kin yumağında kaybolmak. artık beynim almıyor , uyuşuyor. olanları yeniden yeniden yaşamak... bunların üzerinden yeni diyaloglar yazmak ve sonunda yine sinir harbi... yazık bana.

bir psikiyatriste mi gitsem.

politik olmayı ne zaman öğrenicem. öğrenmek istemiyorum aslında. çünkü ben olmam o zaman. ama ben de işte böyle takıntılı, eyvallah demeyen bir ben!!!! allahım herkes derin düşlere dalarken benim halime bak.

elif şafak ın sözünü yazdığı ve teomanın seslendirdiği şarkı beni anlatıyor adeta:
... geceleri tanrıya sığınan kız çocuğu
    isyankar gündüzleri...

3 Şubat 2011 Perşembe

melankolik

ikizlerim, duygusal iniş çıkışlarım, insan ilişkileri, yalnızlık, yalnızlığım, ölüm korkusu, dünyada olanlar, insanların insanlıltan çıkışı, hamilleilk, lohusalık, lohusalığın bitişi ama geriliminin bitmemesi, eşinin ailesinin olumsuz varlığı, geçmişe dönmek hatta bazen hiç bugüne gelememek, bardağın hep boş tarafını görmek, iyimser olmaya çaışıp başaramamak, bir günde tüm mevsimleri yaşamak,

allaha isyan etmekten korlmak ama isyan etmek, sonra korkup dua etmek, haline şükretmek gerekiğini bilmek ama hep daha fazlasını istemek,

kıskanmak, öfkelenmek, sinirli olmak hep, ağlamak, bağırmak,

işte son halim.